Sosyal Mesafe


Sanırım bir şeyler yazmaya başladığımdan beri bir blog açmak istedim, hiç de açmadım.

İnsanın yarattığı bir şeyi paylaşmak istemesi çok dürtüsel. Doğamız gereği kendi varoluşumuzu kavradığımız an bunu onaylatma isteğimiz, fark edilme çağrılarımız, ‘ben burdaydım’ demelerimiz hep bundan olsa gerek. Klasikleşmiş örneklerden ‘mağara duvarlarına ellerini çizen atalarımız’ konusuna hiç girmesek de olur gibi…

Hepimizin ‘normal’ zamanında yapmaya zaman bulamadığı içsel yolculuklara çıktığını bu karantina sürecinde gördük. Hepsi farklı şekilde dışarı çıktı, ‘çıkamayan’ bazılarını dışarıda bırakırsak tabii.

Yazmak bunlardan biri; yazıp silmek, yazıp ‘bu neydi?’ demek, yazıp pişman olmak, yazıp saymak. Peki ya yazıp paylaşmak? Yazıyı özel dünyandan çıkarıp savunmasızca dışarı salmak? Belki o da kötü bir fikir değildir…

Bu blog’u 2020 Nisan’ında eve kapanmalı zihin yolculuklarımın biri sonucunda alelacele açtım. En azından elimdeki birkaç parça yazıyı kullanırım dedim, gerisi gelir dedim, yazarım dedim. Kabul etmek gerek, öyle olmadığı bariz. İnsan irrasyonel, istikrarsız hatta belki de bu özelliklerin kendisinde olduğunu düşünmektense yükü birden koca bir türe kaydıracak kadar kibirli… Sayfayı açmakla bitmiyor, paylaşma inisiyatifini bulmak lazım içten. 

Kulp buldum; dedim ki “Bu blog’un bir tanıtım yazısı olsa gerek. Sen kimsin be adam, niye yazdın da önümüze koydun ki bütün bunları?”.

Tabii yahu bir tanıtım yazmalı, etkileyici olsun. Etkileyici olsun ki ilk izlenim iyi olsun. Öyle diyorlar ya; ilk birkaç dakika önemli çocuklar, ilk izlenimde kaybettiniz mi sonra çok uğraşırsınız vah vah…

Tabii uzadı da uzadı o yazıyı yazmak. Bu güne kadar geldi. Peki bu muydu o ‘ideal’ tanıtım yazısı? Yok hayır, hiç sanmam. İdeal yazı olmadı, ama oldu.

Bu süreçte normalimiz haline gelen bir kavram olan ‘Sosyal Mesafe’ adlı bu sayfada güvenli bir mesafeden birkaç satır iletmeye çalışacağım. Bu yazı Haziran’da ortaya çıkacak olsa da yani belki de çoktan normalleşmiş gibi gözüksek de ismi değiştirmek gereğini görmedim. 

Okunma kaygım yok gibi klişeleri kullanmaya hacet yok, çünkü artık pek okuyan da yok.

Sanırım istemeden bir klişeye daha ayak basmış oldum. 

Keyifli okumalar!

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dans Bakışı / Gölge Serinliği / Sinema Yolları

Mutluluk Meselesi

İstasyonlar