Dershane Yolu - 1


Vakit bir öğleden sonra, okulda dersler bitmiş. Kimileri eve giderken dershane yolcuları bahçede toplanmakta. Servis aracının çevresinde bir çember oluşturmaktalar çünkü servisçinin keyfine göre kapıyı açması onlar için yeterli değil. Onların istediği kapıyı bir an önce açtırmak ki halihazırda bütün gün sıralarında oturmuyormuşçasına kendilerini koltuklarına bırakıp şimdiden ne kadar yoruldukları hakkında çevrelerine dert yanabilsinler. Biri başının, biri sırtının ağrıdığını belirtirken biri de zihinsel yorgunluktan muzdarip olduğunu savunduğunda öteki de ‘zihin yorulmaz, bütün bunlar fizyolojik yani kendimizi kandırmayalım’ diyebilsin ki ortada bir tartışma dönsün; taşıma sektörü tarafından bu tür işlerde ideal olarak görülen o midibüs modelinin rahatsızlık veren süspansiyonları yüzünden sıkıntı duyulmadan hemencecik bitsin bu yolculuk

Planlar tıkırında işlerken bir şey olur ama. Servis yolda orta hızlarda süzülürken motordan iç açıcı olmayan sesler gelir. Şoför abinin gözleri büyür, kontrol amaçlı birkaç kez ayağını gaza basıp çeker. Hoşnut olmayan bir yüz ifadesi takınır. Koltuğuma gömülmüş durumda olayları sessiz bir biçimde izlerken araç sağa çekilir…

 

Sessiz kalan çoğunluğun ve durum hakkında fikir üreterek fısıldaşan bir grubun gözetimi altında şoför tarafından motor üzerine bazı incelemeler yapılır. Kaput kapatılır, tekrar açılır; kapatılır, araca dönülür. Grup o yüz ifadesinden anladığını anlamıştır.

 

-   Gençler, sıkıntı hemen çözülecek gibi değil. Bir arkadaşımı aradım ama gelmesi yarım saati bulur. Hadi yaptık ettik yine yola çıktık da dershaneye varmamız en az bir saat

 

-  Deneme vardı bizim de ama!

 

-  İzin vermezler mi bize? Baksana kaç kişiyiz aynı durumda

 

-  Yok, mümkün değil. Bu dönemdeyken sistemde hiç esnetme yapamayız dediler geçen gün

 

-  Haa

 

-  Ya gençler haddime değil ama; bence kaçırmayın denemenizi. Çok uzak sayılmayız şu an, hepinizin ‘kentkartı’ da vardır. Şu caddeden binebileceğiniz bir sürü otobüs var aktarma yapmadan varırsınız oraya

 

Onaylayan kafalar, oflayanlar, ‘mantıklı geldi’ler, ‘benim kentkart yanımda değil’ler, ‘ ben sana basarım’lar, ‘ay çok sağol’lar, ‘e hadi o zaman’lar

 

Hızlı örgütlenme, hızlı eylem planı. Keşke bizim yönetim aday öğrencilere böyle tanıtsaymış okulu

 

Koltuktan kalkıp koridora yönelmemle birinden omuz yemem bir oluyor. Çantam yere düşüyor, içindeki her şey sanki dağılası varmışçasına fırlıyor. Kitaplar, defterler, kağıtlar, kalemler…

 

Düşenleri gözümle kontrol ettikten sonra bakışlarımı kaldırdığımda omuzcu arkadaşın 3 adım ileride dikelmekte olduğunu fark ediyorum. Garip bir ifadeyle suratıma bakıyor. Sonra bir an bakışları yerdekilere kayıyor, ardından ben de oraya dönüyorum. Tekrar kafamı kaldırdığımda tam olarak aynı ifadeyle suratıma baktığını görüyorum. Bu öyle bir ifade ki, tarif edemiyorum. Tarif edemedikçe daha dikkatli bakıyorum ama baktıkça ifade de yoğunlaşıyor.

 

İki ay önce bir gün, en yakın arkadaşımla okul kantinine gitmişim. Kahve içelim mi demiş. Kahve makinesinin başının çok kalabalık olduğunu söylemişim. ‘Takma kafana, bak ben nasıl hemen alıp geliyorum. Sen istiyor musun onu söyle’ demiş. Gülüp de  ‘tamam olur’ diye cevap vermişim. İşte omuzcu bize orada kulak misafiri olmuş. Meğerse benimle aynı kaygıyı taşıyormuş, makinenin oraya gidemiyormuş. Bir anda bana da alır mısın diyerek muhabbete girince arkadaşım şaşırmış. Ama bunun etkisiyle de hayır diyememiş. O gitmiş, biz orada kalmışız. Arkadaşım o kalabalık içerisinde art arda üç kahveyi hazırlayıp sonra da taşımanın inceliklerini düşünürken biz de dikilip kahve hakkında sohbet etmişiz. Normalde bu nescafeleri içmediğini, tadının gerçek kahveyle alakası olmadığını ve bu nedenle hoşuna gitmediğini anlatmış. Ben de açıkçası kahveler arası tat bakımından çok bir ayrım yapamadığımı itiraf etmiş, o nedenle de çok önemsemediğimi söylemişim. Derken arkadaşım kahvelerimizle gelmiş…

 

Buydu işte o ifadenin başlangıcı. Bunun ilk parça olup olmadığını bilmiyordum, sadece bir parçasının bu olduğunun farkına varmıştım. Ama benim keşif yolculuğum için bir başlangıçtı. Öte yandan ifade direkt bununla tanımlanamazdı. Karşımdaki görüntü nasıl o an yüzündeki yüzlerce kasın hareketinin, duruşunun birleşimiyse o ifade de biraz önce bulduğum türden parçaların birleşiminden ortaya çıkan yeni bir yapı olmalıydı. Ama ipin ucu elimdeydi artık nasıl olsa, gerisi de gelirdi

 

O boşluk içinde omuzcunun önce ifadeyi yok edip sahte bir şekilde gülümsemesi, sonrasında göz temasını kesip bir dönüş yaparak servisten aşağıya inmesiyle keşfimin gerisinin gelmeyeceği anlaşıldı

 

Eğilip eşyaları topladım, arada geçmeye çalışanlara yol verdim ama herkes inince işim rahatladı. Ayağa kalktığımda şoför abiyle göz göze geldim, gülümseyerek bir baş selamı verdim ve servisten indim

 

***

 

Hızlı adımlarla caddeye çıkıyorum. Gözüm tanıdık bir yüz arayıp bulamamakta. Kalabalık bir grup göremeyince gözüm sırasıyla beşli gruplara kayıyor; dörtlü, üçlü, ikili…

 

İşte oradalar. Tan ve Beyza, aralarında bir şeyler konuşarak caddedeki trafiği izliyorlar. Yanlarına varıyorum. Diğerleri bir dolmuşa binerek gitmişler, bu ikili de bir türlü geride kalmış benim gibi. Dolmuş veya otobüs bakıyorlarmış. Bir sıkıntı vardı ama

 

- İyi de şu an Hatay’dayız. Bizim dershane Çankaya’da. Bunun için bir otobüs var ama bineceksek de karşıya geçip binmemiz gerekiyor, yanlış yönde bekliyoruz.

 

-  Ama diğerleri de bu yönden bindi

 

-  Onlar bilmez

 

-  Neden?

 

-  …

 

 

Bahsi geçen otobüs birkaç metre gerimizdeki durağa yanaşıyor. Tan’la Beyza bir anda koşmaya başlıyor. Yolu uzattıklarına dair bir şeyler bağırıyorum, sanki duymuyorlar ve de dönmüyorlar. Otobüs uzaklaşıyor

 

Çok bir şey düşünemeden karşıya geçiyorum kendimi şartlamışçasına. Durağın yakınında beklemeye başlıyorum.

Bekledikçe otobüse dair olan inancım sarsılmaya başlıyor. Dolmuş bulma fikrine sıcak bakıyorum.

Uygun bir dolmuş gördüğümde el ediyorum. Emin olmak için o tarafa gider mi diyorum. ‘Çok beklersin’ diyor. Şaşırma mimiği gösteremeden basıp gidiyor dolmuş.

İkinci defa deniyorum. Aynı soruyu soruyorum. Şoför bir el hareketi yaparak gaza basıyor.

On metre önüme, yol kenarına bir taksi duruyor. Kısa bir korna çalıyor. Cebimdeki paraya bakıyorum. Bu senaryoda dershane çıkışı yiye(me)yeceğim yemeği düşünüyorum, yüzümü çeviriyorum.

 

Ciddi bir süreyi durakta oturarak geçiriyorum. Bir süre sonra takip bile etmiyorum otobüsleri, yanımdaki insanlar sürekli değişiyor. Bu böyle devam ediyor, ta ki kafam öne eğik otururken bir korna sesi duyana dek

 

***

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dans Bakışı / Gölge Serinliği / Sinema Yolları

Mutluluk Meselesi

İstasyonlar