Aramak ya da arayamamak


Seni aramak istedim.
Yeni yıla girdiğimizde. Daha doğrusu öncesinde.
Bana göre yeni yıl olan ama sana göre olmayan bir zaman diliminde.
Ama aslında daha da öncesinde.
Seni aramak bir tasarı olarak doğdu içime. İki üç gün dolaştı.
Üstüne düşünmeye gönüllü olmayıp, hatta üstüne düşünecek olmayı bir an hayal edip de huzursuzluk kaptığım, bu sebepten bunu yapmamak üzere kendimi baskıladığım, sonrasında günün ortasında bir anda tekrardan aklımda olduğunu fark ettiğim bir tasarı oldu bu.
İşte o zaman sanki olacak gibi hissettim. Sanki bu illa ki yaşanacak.
Yapacak bir şey yok. Çok da müdahale etme.
Bırak ipleri. Beklemeye koyul.
Sen ne yaparsan yap birkaç gün içinde yeni yıla gireceğiz.

Yeni yıla girdik. Yaşasın yeni yıl!
Şimdi mi dedim.
Şimdi mi aramanın vakti?
Evet şimdi. Tasarıya göre şimdi. Yeni yıla girdim, bekleyecek bir şey kalmadı.
Ama sen girmedin?
Bak, işte bunu düşünmemiş olabilirim o tasarıda.
Belki de o huzursuzluğa göğüs gerip düşünmeye devam edebilsem bu ayrıntıyı fark edebilir, ona göre bir şeylere karar verebilirdim.
Şimdi tasarı çöktü, iş doğaçlamalara kaldı.
Gerildim.
Nefes aldım.
Verdim.
Aldım.
Verdim.
İşe yaradı, doğaçlamadan devam. Hatta tasarıdan devam. Tasarı ufak bir değişiklikle devam.
Ben girdim, sen girmedin. Eğer biraz beklersem, sen de gireceksin. Sen girdiğinde, ben çoktan içinde olacağım.
Sorun çözüldü?
İkimiz de içerideyken aranmalı tabii.
Tasarı devam. Tasarı güvende.

Alkol zamanı, zaman alkolu geçiriyor.
Sanki rakı miktarı arttıkça zaman daha bir hızlı geçiyor.
Zaman geçtikçe de rakı daha hızlı içiliyor.
Bu denklemde olan bana oluyor. Kendimi yine bir alarm içinde buluveriyorum.
Zaman gelmiş!
O da girmiş. Mutlu yıllar!
Ben zaten içerideyim. Bana da mutlu yıllar.
Her şey güzel de, ben o ilk girdiğim andaki gibi değilim ki.
Basbayağı sarhoşum.
Geriliyorum.
Nefes alıyorum.
Veriyorum.
Alıyorum.
Veriyorum.
İşe yaramıyor. Derin nefes midemi bulandırıyor.
Kusmak istemiyorum. Yılbaşındaki içkiyi fazla kaçırıp günü klozette bitiren o çocuk olmak istemiyorum.
O rolü kardeşim çoktan kaptı.
Ben başka bir rol oynamak istemiştim bugün.
Neden olmadı?

Kusmuyorum.
Ama telefon da açamıyorum. Konuşabilecek gibi hissetmiyorum.
Tasarıda sarhoş olmak yoktu.
Tasarıya göre ben telefonu açacaktım, karşı taraf yanıt verecekti.
Ben ona mutlu yıllar dileklerimi iletecektim.
Belki önceki yılı hakkında birkaç soru soracak, yeni yıl için beklentilerini dinleyecektim.
Belki onlara yorum yapacak, belki bir iki detay hakkında hemen bir espri yapacak, havayı yumuşatacak, ortamı güzelleştirecek, ona onu...
Hiçbirini yapacak gibi hissetmiyorum artık.
Ne kafam, ne midem buna müsaade etmeyecek gibi geliyor bunların hiçbirine.
İkisi de başıma toplanmış, gözlerini üstüme dikmiş, yargılayıcı bakışlarıyla kalan son enerjimi emiyor gibi hissediyorum.
"Git yat artık. Senin gecen buraya kadardı"
Dayanamıyorum, karşı koyamıyorum. Telefonu bir kenara yolluyorum, kendimi diğerine.
Uyu, uyu, kusma, uyu, kusma, yeter ki uyu, yeter ki kusma...

"Yılbaşı" sabahına uyanıyorum. Kafam daha iyi. Midem değil. Sarhoş mide sarhoş kafayla daha iyi bir ikili. Sarhoş mideye ayık kafa hiç çekilmiyor. Konuşmak istiyorum insanlarla, ikinci cümlemden sonra midem bulanıyor. Sessizliğime çekiliyorum istemsiz. İçime içime konuşuyorum. Oralara doğru küfürler ediyorum. 

Bugün bir telefon? Hala yılbaşındayız. İnsanlar birbirine illa gece telefon açacak diye bir şey yok. Hatta büyük ihtimalle çoğu insan yılbaşı tebriğini ilk gün yapar, daha düzgün saatlerde yani. O zaman mantıklı.

Ama olmaz. İki cümleden sonra midem bulanıyorsa, nasıl yapacağım o telefon konuşmasını? Mutlu yıllar dileyip çekilebilirim. Sade bir konuşma. Tasarıya pek uygun değil. Hatta hiç uygun değil. Hatta tasarıya ihanet edermişçesine bir konuşma. Yani o da olmaz. Yapamam. Telefonu kapatınca kendime küfürler etmeye devam ederim. İçimden içimden, çünkü malum.

O zaman arayamıyorum. Yılbaşında yılbaşı tebriğimi iletemiyorum. Yazmak da istemiyorum. Ben aramak istiyorum. Ben bir ses duymak istiyorum. Ben bir şeyler konuşup, konuştuklarımı duymasını istiyorum. Duyduğunu anlamak istiyorum. Duyduğuna duyduğu üzerinden tepki versin ve ben de onu duyayım istiyorum. ALLAHIM! Ne çok şey istiyorum, ne çok!

Kendi vesveselerim yetmiyormuş gibi bir de fiziksel engellerle uğraşıyorum. Fiziksel engeller beni öyle engelliyor ki kendi vesveselerime eğilemiyorum. Belki de iyi oluyor. Arayamamın tek nedeni vesveselerim olsa sonra kendime daha çok yüklenir, daha da kötü davranırdım ama böyle de hissedemiyorum. Elim kolum bağlı, elimi kolumu oynatamıyor gibi hissediyorum. Ah o elimi kolumu bir çözseniz. AH!

Yatıp uyuyorum. Uyku her şeyi çözecek.
Uyku her şeyin başı.
Bir uykudan uyanmamızla başladı her şey, bir uykuya dalmamızla bitecek.
Uyku her şeyin sonu.

2/365'in sabahında başlıyor yine düşünceler
Bir tasarı vardı, vardı ki üzerine düşünmeye bile yeltenemediğim
Bir tasarı vardı, şimdi elimde hiçbir şey yok
Ne bir arama, ne bir konuşma, ne bir tebrik, ne bir teşekkür
Yatağında uzanmış ben, neredeyse iyileşmiş bir mide, çalmayan ve çaldırmayan bir telefon
Yılbaşı da bitti, artık bayağı bayağı yıl oldu bu
BİT ARTIK 2025
Tweetleri bile atılmaya başladıysa, olmuş bayağı bayağı
Tasarı yandı bitti, tasarı kül oldu
Benim arayasım kalmadı, onun da aranası
Varsa bile başta, kalmamıştır artık

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dans Bakışı / Gölge Serinliği / Sinema Yolları

Alıntılar