Dershane Yolu -- 2

2. Bölüm


***

 

Başımı kaldırdığımda bir otobüsle karşılaşıyorum. Kapısına dayanıp kafamı içeri doğru uzatıyorum. Şoförün yüzü dikkatimi çekiyor bu sefer de. Sanki bu yüzü daha önce görmüştüm diyorum ve anlıyorum. Tan’la Beyza’nın bindiği otobüsteki şoför bu. Giriyorum ve bir şey fark ediyorum, yüzüne odaklandığımdan fark edemediğim bir şeyi: Şoför karşımda don atlet duruyor ve gülümsüyor. O an sürücü kabininden çıkıyor ve bir reverans yaparak beni aradıklarını, artık yola çıkabileceklerini söylüyor. Cevap ver(e)miyorum ve ilk defa otobüsün içlerine doğru bakmak aklıma geliyor. İşte o an Tan’ı görüyorum.

 

Tan yan koltuklardan birinde sessiz bir biçimde oturuyor. Bakışları yerde ve kılık kıyafeti şoförle aynı şekilde. Hemen yanına koşup yere çöküyorum

 

-  Tan! Ne oldu sana, niye bu haldesin? Cevap versene!

 

Cevap veriyor Tan. Ama kelimelerle değil, bir Fransız buldoğu misali salya akıtıyor.

 

Umudumu yitirip etrafta Beyza’yı aramaya başlıyorum. Bulamayınca dönüp Tan’a Beyza’ya ne olduğunu soruyorum ama o sıralarda arka taraflardan homurdanmalar başlıyor zira bütün bu drama içinde otobüsü kullanan biri bulunmamakta

 

-  Beyza’yı bıraktık yahu biz. Dershanede soru falan çözüyordur şimdi o

 

Aracın gitmemesinin nedeninin arkamda dikilmiş bizi dinleyen şoför olduğu ortaya çıkıyor böylece.

 

-  Hadi seni de bırakalım, geç kalma sonra. Ha ha!

 

-  İyi, sür de gidelim bari

 

Dudak büzüyor. ‘Yahu, o da çok klişe olur.’ diyor. ‘Tan! Hadi bakalım sıra sende’

Bir dakika dememe kalmadan Tan seri adımlarla yanımdan geçip sürücü kabinine yöneliyor. Ben onu izlediğim sıradaysa şoför de Tan’ın oturduğu koltuğu kapıyor. Sakin bir şekilde kemerini takmaya başlıyor

 

Kemer mi? Bu otobüslerde emniyet kemeri mi vardı?

Etrafıma bakıyorum, kimsenin kemer taktığı yok. Takmayı geç, kemer bulunan bir koltuk dahi yok. Tek koltukta bulunan tek kemere dönüyor gözlerim ama çok kalamıyor: Tan sürücü kabininde oturmuş araç kontrollerini gözden geçiriyor çünkü. Ciddi olamaz diyorum ve çevreme bakıyorum. Otobüsteki yolcu sayısı artmış gibi; oflayarak saatine bakanlar, yanındakine misafirliğe geç kaldık diye fısıldayanlar, telefonda oyun oynayanlar…

 

Kabine doğru koşuyorum. Bağırıyorum çıkması için. Daha çok çığlık şeklinde çıkıyor sesim. Anlamadığını fark ettiğimdeyse kabine zorla girmeye çalışıyorum ama nafile, içeriden kilitlenmiş ve çok sağlam…

Tan işte o an bütün gücüyle gaza basıyor

 

***

 

Uzunca bir süre havada süzülüyorum. Otobüsün en önünden en arkasına olan yolculuğumda ayakta tutunarak duran insanlar seri bir hareketle yanlara çekilip daha uzun mesafe uçmama izin veriyorlar. Bu kadar hızlı hareket etmelerine şaşıyorum sanki. Bütün bu zaman içinde kulağımda sadece şoförün kahkahası var. Bu kahkaha tıpkı bir çocuk kahkahası gibi. Beklediğimin aksine hiçbir dalga amacı sezdirmiyor bana. Rahatsız edici bir yanı yok, saf eğlence var. Tam bunu hissettiğim an otobüsün arkasına çarpıp düşüyorum

 

Uyandığımda hissettiğim tek şey hız. Biraz önce vücuduma aldığım ‘darbe’ aklıma geliyor anında ve elim hemen kafama, sonrasında göğsüme ve bacaklarıma gidiyor kontrol amaçlı. Hiçbir şey yok. Ne kırık ne çıkık. Ne de acı

 

Vücuduma aldığım darbeden bayılmamışım. O uçuştan sonra bayılmayı kendime yakıştırmışım. Bu hareketin üstüne bayılmak doğru olur demişim. Vücudumun haberi olmadan onu kandırmışım da uykuya yatırmışım

 

Şansım varmış da en arka koltukla önündeki demir engel arasına düşmüşüm. Orada sabit bir şekilde kalabilmişim. Bunu bir şeyimin olmadığını anlayıp ayaklandığım an sağa doğru savrulunca anlıyorum. 

 

Otobüs, bir otobüsten beklemeyeceğim hızlarda ilerliyor. Bir anlığına insanlara baktığımda birkaçı dışında sorunsuz bir şekilde yolculuklarına devam ettiklerini görüyorum. Tan’a ulaşabilmek ve durumu biraz olsun kontrol altına alabilmek için ön tarafa gitmeye niyetleniyorum fakat ayağa kalktığım an Tan sert dönüşler yaparak beni bir yerlere savurmayı başarıyor. Bu durumlarda düştüğüm an şoförün çocuk kahkahası yükseliyor

 

Aynı şeyi denedikçe deniyorum. Bir süre sonra kendimi sonsuz bir döngüde gibi hissediyorum: Ayağakalk-tutun-biradımat-savrul-tutunupdüşmemeyeçalış-düş

 

Durağan bir hale gelip biraz olsun düşünebilmek istiyorum ama her seferinde sadece düşüyorum. Ayağa kalkmamaya karar verince de bu sefer yerlerde sürünüyorum. Bu daha kötü hissettirdiğinden hemen önceki döngüme geri dönüyorum. En arkada sıkıştığım yerden keşke çıkmasaydım diyorum bunu yaparken

 

Her ayağa kalkışımda camdan bir anlığına dışarıyı görüyorum. Kafamda rotayı oturtamıyorum: Bir an Karşıyaka’dayız, öteki an Balçova’da. Düştüğümde Bornova sokakları yansırken suratıma, kalktığımda Buca’nın caddeleri duruyor karşımda. 

 

Hız arttıkça ve dönüşler keskinleştikçe insanlardan da dönütler başlıyor bu duruma. Hepsi şoför gibi, kelimeler değil ağızlarından dökülen: Haz bildiren sesler, gülüşler, iç çekmeler

 

Kaç defa döndüğümü bilmediğim bu döngünün sonucunda belli bir mesafe kat edip otobüsün körüğüne ulaşıyorum. İçimde tutamadığım bir heyecan var artık. Tam o anda görüyorum onu, otobüsün geniş mi geniş ön camından bana bakan şeyi: Batan güneşin ışıklarıyla parlayan koca bir körfez. İzmir körfezi

 

Varyant’tayız. Konak’a inen o dolambaçlı yolun başı. Tan o an korktuğum şeyi yapıyor: Dolambaçlı yolları dönmeden geçmek istiyor. Varyant’ı uçarak bitiriyor. Kemer takan şoför hariç herkesi o an havada görüyorum işte. Herkes farklı bir yöne doğru uçuyor. İşin garibi, gülümsemeyen bir yüz göremiyorum o anlarda

 

***

 

Yine şans yanımda olacak ki, bu sefer de körükle en yakın koltuk arasındaki kısımda uzanmış halde uyanıyorum. Önceki deneyimim aklımda olduğundan hemen kalkmıyorum bu sefer, etrafıma bakıyorum. Otobüste hiçbir hasar yok. Dikiz aynasından Tan’ın boş bakışlarıyla karşılaşıyorum, şoför etrafındakilere bir şeyler söyleyerek oturmaya devam ediyor. İnsanların bir bölümü yerde bir bölümü ayakta: Ayakta olanlar şen şakrak bir şekilde, nazikçe yerdekilere kalkmaları için yardım ediyor. Karşılıklı iltifatlar ediliyor, şakalar yapılıyor. Sanki bir anda konuşmayı öğrendiler diye düşünüyorum

 

Neden kimse bana da yardıma gelmiyor; sanki burada birlikte değilmişiz, sanki o hiçbir suçumuz olmayan saçma sapan kazayı birlikte yaşamamışız gibi davranılıyor? Bütün bunlar canımı sıkıyor, başıma bir ağrı giriyor. İki elimin arasına alıp sıkıyorum geçirmek ister gibi, gözlerim sımsıkı kapalı

 

Düşünceler bitmiyor, zamanı kestiremesem de uzun zaman sonra durağan bir halde olduğumu fark ediyorum. Bunun üzerine düşünme eylemi yine başlıyor. Herkesin yerden kaldırılması işi bitiyor. Bazıları yerlerine geri oturuyor, bazıları ayaktaki pozisyonlarına dönüyor. Şoför eliyle bir hareket yapıyor, tekerler dönmeye başlıyor

 

O an bir şeyler oluyor işte. Bende kavrayışın yerini sezgi alıyor. Gerçekliği anlamlandırmak onu hissetmeye bırakıyor sırasını. O an bütün benliğimle net oluyorum. Her şeye karşı net. Net bir ret…

 

Ayağa kalkıyorum, dengem yerinde. Tutunmuyorum bile hiçbir yere. Tam ortasında dimdik duruyorum otobüsün, en yüksek haliyle çıkarıyorum sesimi

 

“Bu gerçek değil, hiç de olmadı”

 

Çaprazımdaki koltukta oturan yaşlı adam hafif temkinli bir halde kaldırıyor başını. Gözlerimin içinden bütün varlığımı süzüyor. Bu bana yetiyor da artıyor

 

“Bu sadece rüya”

 

Bu sefer daha etkili oluyor. Otobüsün iki tarafından da ayağa kalkanlar oluyor. Yüzlerinde önce öfke gibi gözüken ama aslında zavallı bir ifade var

 

“Hiç gerçek olmadı”

 

Acı dolu sesler geliyor arka tarafımdakilerden. Dönüp bakamıyorum. Çünkü önümde birinin gözlerine kilitlenmişim, söylediğim her lafın o küçücük alanda nasıl bir etkisi olduğuna dalıp kalmışım

 

“RÜYA”

 

İki büklüm kalanlar, çığlık atanlar, kulağını kapayanlar oluyor. Birkaç dakika önceki kahkahalardan, esprilerden eser yok şimdi. Oturan kalmıyor, herkes ayakta. Sadece şoför; kemeri hala takılı halde, başı ellerinin arasında oturmuş ağlıyor

 

“Hiçbiri yaşanmadı bile”

 

Bir anlığına kafam karışıyor. Her şeyin farkında olduğumu varsayıyorum, burası gerçek değil. Hepsi benim irademin sınırlarında ama bu deneyim bir türlü sona ermiyor. Devam ettiriyorum, süründürüyorum. Gerçek olmayanları gerçek olmadıklarına inandırmaya çalışıyorum. Bu gayeyle canlarını yakıyorum, sonra da canlarının acımasını izliyorum. Hatta öyle izliyorum ki sonuna kadar açtığım gözlerimi alamıyorum üzerlerinden, bir an bile dikkatimden kaçmasın istiyorum sanki

 

“Kafamın içindeki piyonlarmışsınız”

 

Bir grup genç dayanamıyor artık, içlerindeki öfkeyi dışa vuruyorlar. Diğerlerinden sıyrılıp bağıra çağıra üstüme doğru ilerliyorlar. İşte bunu görünce arkama dönüyorum ilk defa: Aynı yüzleri orada da görüyorum. Bütün düşüncelerim dağılıyor böylelikle, farklı bir önceliğe yöneliyor

 

“Linç edileceğim”

 

İki taraftaki grup birbiriyle göz teması kuruyor. Güvenleri iyice geliyor böylelikle. Net bir şekilde hücuma geçiyorlar artık. En öndekiler üstüme doğru atılıyor, tam ortada durup iki tarafa da sırtını dönemeyen bense bekliyorum gelecek darbeyi. Gözümü kapattığım an ilk teması hissediyorum

 

***

 

Ter içinde uyanıyorum. Bedenim kaskatı ama suratımda bir gülümseme var. Bir süre öylece yatıyorum. Sonra aceleyle yandaki telefona uzanıyorum, not defterini açıyorum.

 

Uyku problemleri yaşadığım bir dönemde uyku üzerine araştırmaya başlamışım. Oradan rüyalar konusuna geçmişim. İlgimi çekmiş. Rüya kontrolü hakkında atıp tutanları görmüşüm. Bir şeyler okumuşum, birkaç uzman dinlemişim. Farkındalık üzerine olan etkinlik önerilerinde uyanıldığında rüyaların not alınması söylenmiş, benim de kafama yatmış.

 

Yaygın bir rüya karakteristiğini yine gözlemlediğimi yazmışım: İstanbul’da birlikte bulunduğum insanları önce İzmir’e getirmişim. Sonra lise yıllarıma taşıyıp kendi okuluma, dershaneme kaydettirmişim. Hatta o okul da benim olamamış çünkü okuldan dershaneye Hatay üzerinden gitmeye çalışmışım kafamda. Bilinçsiz bir halde yaşamımdan farklı elementleri düzensiz bir şekilde birleştirmeye çalışmışım.


Sonra oturup da bu notlara baştan bakıp kurgulamayı, hikayeleştirmeyi, yazmaya başlayarak sonunda yayınlamayı da ben eklemişim… 


5 Ağustos 2020                     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dans Bakışı / Gölge Serinliği / Sinema Yolları

Mutluluk Meselesi

İstasyonlar